İnojen Enerji Teknolojileri ve Yatırımları AŞ’den Doç. Dr. Ali Murat Soydan, Enerji Günlüğü’nden Mehmet Dayıoğlu’nun sorularını cevapladı. Türkiye’de hidrojen alanında ileri seviyede çalışmalar yapıldığına işaret eden Soydan, enerji krizinin hidrojene ilgiyi artırdığını söyledi.
Birincil enerji kaynağı değil ama nasıl oluyor da hidrojen bu kadar önem kazanıyor?
Aslında hidrojen insanların, firmaların şebekeden veya diğer ülkelerden gelen doğal kaynaklardan bağımsız olarak kendi enerji hücrelerini üretmelerini sağlayabilen bir teknoloji. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla, yani güneş, rüzgar gibi kaynaklar kullanılarak elektroliz yoluyla üretilen yeşil hidrojen, hem ülkelerin enerji bağımsızlığında kendi enerji kaynaklarını kullanabilmelerini sağlıyor.
Türkiye bu işin neresinde ya da hidrojen konusu bizde ne merkezde?
Türkiye gibi yenilenebilir kaynaklarda büyük potansiyele sahip ülkelerin hidrojen alanında çok büyük potansiyeli var. Tabii ki bu bir teknoloji yarışı. Bu yarışın en önemli noktası da elektrolizörler. Ülkemizde güneş ve rüzgar belli ölçeğe geldi. 11.5 GW rüzgar, 9.5 GW civarında da güneş gücümüz var. Ama elektrolizörler konusunda şu an çok ileriye gelmiş noktada değiliz. Geçmişte, 2000’li yıllardan başlayan bir Birleşmiş Milletler Hidrojen Merkezi projesi vardı ülkemizde. Bu proje kapsamında bir insan kaynağı yetişti. Birçok ekipman yetişti, birçok yakıt hücresi ve elektrolizör ekipmanları üretildi. Ama 2010’lu yıllardan sonra dünyaya paralel Türkiye’de de bu ilgi kayboldu.
Yeniden gündeme gelmişken, Türkiye’de kim ne yapıyor?
Ülkemizde üç ana kuruluş, TENMAK, ASPİLSAN ve TÜBİTAK ile sanayicilerin ciddi bir hidrojen farkındalığı var. Yakın gelecekte Türkiye 50, 100 ve 200 kilovatlık (kW) kendi elektrolizörlerini üretebilir durumda olacak ve dünyada bu elektrolizör ve hidrojen ekonomisinde bir pay sahip olmaya çalışacak. Çünkü Türkiye üretim altyapısı çok güçlü bir ülke. Bu da otomotiv ve demir çelik endüstrisindeki çok ciddi birikiminden kaynaklanıyor. Türkiye bu birikimi de kullanarak Avrupa’nın öncü elektrolizör üreticilerinden biri olacaktır.
Peki öncelikle hangi alanlarda kullanılmasını bekliyorsunuz?
Hidrojen şu anki piyasa şartlarında ve şu anki ekonomik ölçeği doğrultusunda ilk önce amonyak, yani gübre endüstrisinde kullanılacak. İkincil olarak da hidrokarbon ekonomisinin hakim olduğu demir-çelik, petrokimya ve bununla beraber cam, seramik gibi enerji yoğun proseslerde önemli bir oyuncu olacak. Çünkü insanların bir şekilde işte güneş yaptın, rüzgar yaptın, elektrik elde ettin. Ama bazı sektörlerde ciddi anlamda ısıya ihtiyaç var. Bu ısının üretebileceği, ısının kullanılacağı sektörlerde, şu an için demir-çelik, seramik, cam ve özellikle gübre endüstrisi. Dünyada çok ciddi bir amonyağa talep var. En öncelikle girişin buradan olacağını tahmin ediyorum.
O halde Türkiye’nin enerji yoğun endüstrilerden çekilmesi görüşü geçersiz mi?
Türkiye bir üretim ülkesi. Avrupa’nın en büyük sekizinci demir-çelik üreticisinden bahsediyoruz. Yapılması gerekenz demir-çelik üretiminden vazgeçmek değil. Avrupa yakın zamanda yeşil demir-çelik, yeşil seramik gibi yeni uygulamalara gidiyor.
Türkiye ne yapmalı?
Günü yakalayabilmek ve Avrupa’nın ana tedarikçisi olabilmek için önemli bir fırsatımız var. Çünkü yenilenebilir enerjide güçlü bir ülkeyiz. Bu potansiyelimizi kullanarak yeni nesil ürünler üretmek mümkün. Türkiye mevcut üretim metodolojilerinden uzaklaşmamalı. Çünkü temel üretim girdilerini üretmezseniz, dışa bağımlı kalırsanız qbelli başlı endüstrileri besleme, sürdürebilme imkânınız kalmaz. O yüzden demir-çelik üretilsin. Katma değerli demir-çelik üretilsin. Bunun yanında yeşil demir-çelik, çevreye zarar vermeyen demir-çelik üretilsin. Çünkü dünyadaki bütün sektörlerin buna ihtiyacı var. Bugün otomotiv de iş yapacaksanız bunun başlangıcı demir-çelik sektörü. Togg yani elektrikli araç yapacaksanız da bunun başlangıcı demir-çelik. O yüzden sektörel bazlı ayrıştırma değil, sektörlerin katma değerli yöne ilerlemesine ihtiyaç var. Ama bu katma değerli yönle beraber girdikleri, çıkardıkları karbon emisyonlarını veya kullandıkları enerjiyi daha çevreci hale getirmesi lazım.
Peki hidrojen sokaktaki insanın hayatına ne zaman ve nasıl girecek?
Hidrojenin günlük hayatımıza girmesi iki uygulamayla gerçekleşecek. Bunlardan ilki aynı elektrikli araçlar gibi, hidrojenli araçlar olacak. Ki, aslında bunlarda elektrikli araç. Ama elektrik kaynağı olarak hidrojen kullanıyorlar, yani hidrojen depolaması gerekiyor. İkincisi de evlerdeki kombilerimizin yerine hidrojenden elektrikli ısı üreten SCP sistemleri gelecek. Ama bu iki uygulamanın da günlük hayatımıza girmesi, evlerimizde yaygın olarak kullanılması 2035-2040’lı yıllardan itibaren olacaktır. Çünkü şu an dünyada ana talep sanayi bazlı hidrojen ve onun kullanılacağı yer, sanayi uygulamaları. Bu uygulamalar yaygınlaştıktan sonra, fiyatlar endüstriyel ölçekte düştükten sonra ve yaygın bir şekilde bulunabilir hale geldikten sonra hidrojenin evlerimizi de girmeye başladığını görmeye başlayacağız.